TÜRKİYE’DE KİMYASAL MÜCADELE:
Zararlı organizmalarla mücadele metotları içerisinde genellikle uygulanmasının daha kolay olması, hızlı ve etkili sonuç alınması gibi avantajlarından dolayı kimyasal mücadele hep daha öncelik kazanmış, daha hızlı ilerlemiş ve daha geniş kullanım alanı bulmuştur. Özellikle, büyük salgınlar nedeniyle oluşan kıtlıklar ya da nüfusun artması ile doğru orantılı olarak gıdaya olan ihtiyacın artması mücadelenin önemini daha da arttırmıştır. İnsanoğlunun başa çıkmak zorunda kaldığı kıtlık ve salgınların büyük bir bölümü ise çekirgeler tarafından oluşturulmuştur. Çekirge istilaları Afrika’nın yanı sıra Ortadoğu coğrafyası ve Anadolu topraklarında tarih boyunca yaşanmıştır. 1185 yılında yaşanan büyük çekirge istilasında, Doğu Anadolu’da insanlar ölü eti yemek zorunda kalmıştır. Bazı tarihi kayıtlar geçmişte Anadoluda çekirge istilalarına karşı “Çekirge suyu” ya da “Sığırcık suyu” olarak adlandırılan suların böceklerin bulunduğu yerlere serpildiği bildirilmektedir. Bugünki bilgilerimiz salgın bölgelerinde ortama konulan suyun sığırcık kuşlarına böcekleri yerken yapışan gagalarını açmada ve su ihtiyacını karşılamada yardımcı olabileceği ve bu yolla av tüketim kapasitesini artırarak mücadeleye olumlu katkı sağlayabileceği yönündedir. Kimyasal ilaçların yaygın olarak bulunmadığı dönemlerde çekirge felaketi ile mücadele, insan gücüne bağlı kalmış ve bu da mücadeleyi zorlaştırmıştır. Mücadele, çekirgelerin kuru ot veya barut ile yakılması, hendekler kazılarak buraya doğru sürülerek gömülmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Osmanlı döneminde, Fas çekirgelerinin yumurta paketleri çukurlara doldurulup kireçle itlaf edilmiştir. Genç çekirgelerin üzerine bir tulumba ile %3-5 oranında Arap sabunu veya %5 gaz yağı ya da katran püskürtmekte etkili bir yöntem olarak kullanılmıştır. Paris yeşili ve arsenikte çekirge mücadelesinde başarılı olmuştur. Ancak, savaş yılları olması nedeniyle bu kimyasalların temini mümkün olmadığından büyük ölçekli olarak kullanılamamıştır. Bunun yanı sıra buğday kepeği, malt veya arpa kepeği ile karıştırılan zehir de kanatlı çekirgelere karşı uygulanmıştır (Yıldırım 2014). Çekirge afeti geçmişte olduğu gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında da ülkemiz için bir tehdit unsuru olmuştur. 1930 yılında ortaya çıkan çekirge afeti 17 ili, 1945 yılındaki afet ise 9 ilde 40 ilçeyi etkisi altına almıştır (Demir 2013).
Görüldüğü gibi Osmanlı döneminde, ortaya çıkan lüzum üzerine, sistematik bir şekilde zirai mücadele faaliyetlerine başlanmıştır. Bu faaliyetlere; Cumhuriyet döneminde bakanlığımız bünyesinde kurulan teşkilatların yönetimi, icraatı ve denetimi altında daha planlı bir şekilde diğer tüm paydaşların katılımı ile devam edilmiştir. Bu nedenle kimyasal mücadelenin tarihçesine bakarken öncelikle Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde ziraat ve zirai mücadelenin gelişimine bakmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Osmanlı Devleti döneminde ilk kez 1846 yılında “Ziraat Nezareti” kurulmuş, ancak uygulanacak bir ziraat programı bulunmadığından 4 ay sonra Ziraat Nezaretinin Ticaret Nezaretine bağlanmasına karar verilmiştir. Bu bakanlık 1869’da “Ticaret ve Ziraat Nezareti” ismini almış ancak 1872’de ziraat kelimesini atılarak “Ticaret ve Nafıa Nezareti” ismiyle devam etmiş olup bu nezaretin bünyesinde bir Ziraat Müdürlüğü muhafaza edilmiştir. Bu dönemde ziraat müdürlüklerinin kurulması, ziraat ve orman okullarının açılması, ziraat ile ilgilenilmesi için idare amirlerine talimat verilmesi, Sultan Abdülaziz döneminde Mithat Paşa’nın kendi teşebbüsü ile Tuna valiliği sırasında numune çiftlikleri ve özellikle çiftçiler için kredi sağlayan “Menafi Sandıkları”nı kurması ve hükümetin bunu diğer illere yayması tarım tarihimiz açısından son derece önemlidir (Karaca (1992) tarafından. 1892 ziraat işlerinin “Ticaret ve Nâfia Nezâreti”nden alınarak, açılması planlanan “Ziraat Nezâreti”ne aktarılmasının kararlaştırıldığı, Osmanlı Devleti tebaasının askerlikten sonraki en önemli uğraşının ziraat olduğunun belirtildiği ve tesis edilmiş olan ziraat okulları, numune çiftlikleri ve numune tarlalarının açılacak olan “Ziraat Nezâreti”ne bağlanmasının istenildiği Çeşme (2014) tarafından bildirilmiştir. Osmanlı Devleti için ziraatin önemi, Halkalı Ziraat Mektebi’nin ön kapısının üst kısmında Sırrı Zade Ali Rıza Efendi tarafından yazılan 1893 tarihli şiirin, “…Yüce Padişah Abdülhamit anladı, sezdi; O büyük binalar yurdu süsledi; Ziraat her zaman yurda temeldi, Diyerek fikrini açık söyledi” mısraları ile de ifade bulmuştur. Tanzimat ile beraber ekonomik gelişmenin üç önemli alanı olarak görülen orman, maden ve ziraat ile ilgili işleri yürütmek üzere 7 Şubat 1893 tarihinde “Orman ve Maadin ve Ziraat Nezâreti” adı altında bağımsız bir nezâret kurulmuş ve 1911 yılına kadar ziraat işleri bu nezaret altında yürütülmüştür. 1911 yılından itibaren “Ticaret ve Ziraat Nezâreti” ismini almıştır(Çeşme 2014).
Osmanlı döneminde, 1915-1917 yılları arasında, Ege Bölgesinde önemli bir Fas çekirgesi salgını olduğu ve çekirge ile savaşımı yönetmek üzere Almanya’dan Prof. Dr. Bücher’in getirildiği Mesude İleri Eralp’e atfen Karaca (1992) tarafından bildirilmiştir. Bu dönemde geçici kaydıyla ilk “Zirai Mücadele Teşkilatı” kurulmuş olup devlet teşkilatı içinde zirai mücadele ilk kez resmen yer almıştır. Osmanlı döneminde ziraat ile ilgili bürokratik yapının kurulması çalışmalarının yanında ziraat eğitiminin de temelleri atılmaya çalışılmıştır. Memleketimizde ilk zirai öğretime 1846 yılında Ayamama Ziraat Mektebinde başlanmıştır, İlk zirai mücadele eğitimi de aynı tarihte başlamakla birlikte 1848 yılında çıkarılan bağlarda floksera talimatnamesi ve 1886 yılında kurulan Halkalı Ziraat Mektebi ile daha da ilerlemiştir. Osmanlı dönemine ait ziraat ile ilgili eserlere baktığımızda, kesin tarihi ve yazarının kimliği bilinmeyen, 1577 yılına dayanan en eski kopyası Topkapı kütüphanesinde saklanan, “Risale-i Revnak-i’l Bostan” isimli eski bir yapıtın bazı bölümlerinde bitki hastalıkları ve bazı böceklerden söz edildiği bildirilmiştir. Yine 1847’de “Meclis-i Ziraat” üyesi olan tıp doktoru Hayrullah Efendi tarafından tercüme edilen Osmanlıca “Beyt-i Dihkani” (Çiftlik evi) isimli 2 ciltlik kitapta ziraat ile ilgili her konuya değinilmiştir. Zirai mücadele eğitimi ile birlikte, bu alanda bazı kitaplar yazılmıştır. Bilindiği kadarıyla bunlardan ilki 1913 tarihli “Emrazı Umumiyei Nebatat (Genel Bitki Hastalıkları)” isimli kitaptır. Halkalı Ziraat Mektebi Âlîsi 1910-1911 son sınıf öğrencileri tara fından yazılmış ve Matbaayı Hukukiye tarafından bastırılmıştır. Bu kitap, bitkiler ve ağaçlarda sorun olan hastalık ve haşaratı kapsamakta, tedavi ve yok edilme şekillerinden bahsetmektedir (Anonim 2017). Zirai mücadele alanında bir diğer kitap Fitopatolog Ali Rıza Erten tarafından yazılmıştır. Kitap 856 sayfa olup, Osmanlıca dilindedir ve 1928 yılında basılmıştır. Kitabın ikinci bölümünde “Mezru Nebatatın Düşmanları” alt başlığı ile bir bölüm yer almış ve böceklerin morfolojik tanımının yanı sıra böceklerle savaş yöntemleri anlatılmıştır. Kitapta ayrıca kimyasal mücadelede kullanılan araç ve gereçler tanıtılmış, fumigasyon da dahil olmak üzere birçok yöntem anlatılmış ve bazı böcek ilaç reçeteleri de verilmiştir. Kitabın üçüncü bölümü “Nebatat Hastalıkları”na ayrılmış, bu bölümde önce hastalıklardan söz edilmiş ve daha sonra ilaçlar anlatılmıştır. Bu kitapta “Uspulun” adlı civalı preparatın adı geçmiş ve yine 56 hastalığa karşı kullanılabilecek ilaç reçetesi yer almıştır. Bu reçetelerde kullanılan maddelerden bazıları odun kömürü tozu, kül, kil, sönmüş kireç, Bordo bulamacı, ispirto, zeytinyağı, burgunyon bulamacı, alçı tozu, naftol, çimento, şap, talk, amonyak olarak verilmiştir.
Cumhuriyet döneminde 1933 yılına kadar Osmanlıdan kalan okullar devam etmiş olup, 1933 yılında Ankara’da Yüksek Ziraat Okulu açılmış, 1936 yılının kasım ayında entomoloji ve fitopatoloji dersleri okutulmaya başlanmıştır. Bu enstitü 1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesine Veteriner ve Ziraat Fakülteleri adı altında bağlanmıştır. Daha sonra 1956 yılında Ege Üniversitesinde Bitki Sağlığı bölümü kurulmuş, Çukurova Üniversitesinde ise ilk olarak 1970 yılında Bitki Koruma Bölümü, “Bitki Koruma Kürsüsü” olarak faaliyete geçmiştir. Atatürk Üniversitesinde 1977 yılında ayrı bir bölüme dönüştürülen Bitki Koruma Kürsüsü, 1979 yılında ilk öğrencilerini almıştır. Bu dört Ziraat Fakültesinin Bitki Koruma Bölümleri daha sonradan kurulanlara öncülük etmiştir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte 1924 yılında, Ziraat Vekaleti bünyesinde, Zirai Mücadele Şube Müdürlüğü kurulmuştur. Zirai Mücadele faaliyetlerinde aktif olarak görev yapan Zirai Mücadele Araştırma Enstitülerinin kuruluşları ise birbirinin ardı sıra gerçekleşmiştir. 1926 yılında Mersin’de, entomolojik sorunları çözmek ve fauna tespitleri yapmak amacıyla “Zirai Mücadele Laboratuvar Şefliği” faaliyete geçmiştir. Almanya’da Entomoloji konusunda eğitim görmüş olan Haydar İrtel ilk kurucu müdür olarak görev yapmıştır. Ziraat Vekâleti tarafından 1931 yılında, Mersin’deki laboratuvar Adana’ya taşınmıştır. “Seyhan Zirai Mücadele İstasyonu” adını alan bu kuruluş günümüzde Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü olarak bilinmektedir.
Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1931’de, Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen çekirge salgını ile mücadelede çekirge zabiti olarak görevlendirilen ve ihtisasını Almanya’da yapan, aynı zamanda Tarım Bakanlığı görevini de yürüten Nihat İyriboz tarafından “Garbi Anadolu Emraz ve Haşarat Mücadele İstasyonu” adıyla kurulmuştur. Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü 1934 yılında Ankara ‘da Alman Profesör Gustav Gassner’in Müdürlüğünde “Merkez Mücadele Enstitüsü” adıyla Fitopatoloji bölümü halinde faaliyete başlamıştır. 1938’ de Prof. Dr. Frederick Simon Bodenheimer ile Entomoloji Bölümü açılmıştır. Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü ise 1954 yılında Ziraat İşleri Umum Müdürlüğüne bağlı olarak Elazığ Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü adıyla kurulmuştur. 1955 yılında, Elazığ Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsüne bağlı Diyarbakır Geçici Süne Araştırma İstasyonu faaliyete geçmiştir. 1958 yılında Enstitü Elazığ’dan Diyarbakır ili merkezine taşınmıştır. “Nebatları Hastalık ve Zararlı Böceklerden Koruma Kanunu” 5 Şubat 1936 tarihinde çıkarılmıştır. 1957 yılında ise bazı eski kanunlar ve tüzükler yürürlükten kaldırılarak yeni oluşturulan 6968 sayılı “Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu” Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Zirai mücadele faaliyetlerinin yurt geneline yayılmasında Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Genel Müdürlüğü teşkilatının kurulması etkili olmuştur.
Zirai Mücadele Araştırma Enstitüleri de bu teşkilatın kurulması ile batı ülkelerindeki benzerleri seviyesinde araştırma yapan kuruluşlar haline getirilmiştir. Bu dönemde “Zirai Mücadele Enstitü ve İstasyonlarında Çalıştırılanların İhtisasları ve Ünvanları Hakkında” Tarım Bakanlığı tarafından bir tüzük hazırlanmış ve bu tüzüğün yürürlüğe konulması Bakanlar Kurulu tarafından 10 Ağustos 1963 tarihinde kararlaştırılmıştır. Tüzük 10 Eylül 1963 tarihinde yayınlanmıştır. Tüzüğün üçüncü ve dördüncü maddelerinin uygulanmasına dair bir talimatta 19 Haziran 1967 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bunların yanı sıra Zirai Mücadele Araştırma Konseyi, Zirai Mücadele Çalışma Grupları ve Zirai Mücadele Araştırma Komiteleri Çalışma Yönetmeliği çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi Zirai Mücadele Araştırma faaliyetlerinin sistematik bir şekilde yürütülebilmesi için gerekli yasal ve idari düzenlemeler bu dönemde tamamlanmıştır. Tarım Bakanlığı’nın yeniden yapılandırma çalışmaları çerçevesinde, 18 Haziran 1984 tarihinde Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Genel Müdürlüğü lağvedilmiştir. Görevleri, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Mücadele Programları Dairesi, Kontrol Hizmetleri Dairesi ve Tohum Tescil ve Sertifikasyon Dairesi Başkanlıkları, zirai mücadele araştırmaları ise 1991 yılında kurulan Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Bitki koruma ürünlerinin dünyada büyük boyutlarda kullanımı 1940 ile 1945 yılları arasına rastlamaktadır. Bu yıllarda İkinci Dünya Savaşı devam etmektedir ve savaşta kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal silah teknolojisi tarım ilaçları üretiminde de kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise zirai mücadele ilaçlarının mücadele tekniğine uygun sistematik bir şekilde kullanılmaya başlanması 1950’li yıllara dayanmaktadır. Yaygın olarak kullanılan ilk pestisit organik klorlu grubundan DDT ve benzene hexachloride (BHC)’li ilaçlar olup, çekirge mücadelesinde kullanılmışlardır. Bu pestisitlere daha sonra organik fosforlular olarak adlandırılan gruplar da katılmış ve kimyasal mücadele ivme kazanmıştır. Pestisit kullanımının yaygınlaştırılması ve üreticiye benimsetilmesi için birçok zararlıya karşı “Devlet Mücadelesi” şeklinde çalışmalar yapılmıştır. Bunlara ilaveten 1960’tan sonra hazırlanmaya başlanan 5 yıllık kalkınma planlarında zirai mücadelede pestisit tüketiminin arttırılması hedeflenmiştir. 1957 yılında 6968 sayılı “Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu” yürürlüğe konulmuştur. Bunu takiben 1958’de Zirai Mücadele İlaç ve Aletleri hakkında bir nizamname çıkarılmış ve bitki koruma ürünlerinin ithali, imali, satışı ve ihracı belli esaslara bağlanmıştır. Bu nizamname ile bitki koruma ürünleri ruhsata tabi maddeler olarak nitelendirilmiş ve ruhsatlandırmalar bu nizamnamenin hükümleri çerçevesinde yapılmıştır. 1995 yılında ilk defa bitki gelişim düzenleyicilerini de içine alan bir ruhsatlandırma yönetmeliği yürürlüğe konulmuştur. “Pestisit ve Benzeri Maddelerin Ruhsatlandırma Usul ve Esasları” isimli bu yönetmelik ile bitki koruma ürünlerinin ruhsatlandırılması için Avrupa Birliği mevzuatına yakın bir sistem oturtulmuştur. Yine 1995 yılında çıkarılan “Zirai Mücadele İlaçları Kontrol Yönetmeliği” ile de piyasaya verilecek hale gelmiş veya piyasaya verilmiş olan bitki koruma ürünlerinin alınan örneklerin analizler yapılarak, yani kalitelerinin test edilerek, sorunlu çıkan bitki koruma ürünlerinin formülasyonlarına uygulanacak yasal işlemler belirlenmiştir.
Kimyasal mücadelenin ülkemizde yaygınlaşmasında, ekonomik anlamda yetiştiriciliği yapılan ürünlerde epidemiler oluşturan zararlı organizmalar etkin olmuştur. Süne (Eurygaster spp.), bunlardan biri olup, bu zararlının mücadelesinde kimyasallar geniş alanlarda sistematik bir şekilde uzun yıllar devlet mücadelesi kapsamında kullanılmıştır. Süne salgınlarına ilişkin ulaşılabilen ilk kayıtlardan biri 1887 yılında Çukurova’da etkili olan salgındır. Bu salgının bir benzerinin 1905’de Diyarbakır’da ortaya çıktığı bildirilmiştir. 1927-1929 yılları arasında Güney Anadolu, 1939-1941 yılları arasında da Güney Doğu Anadolu Bölgesinde salgın yapmıştır. Devlet, 1928 yılından itibaren Süne mücadelesinin içinde yer almış ve bu dönemde el, kalbur ve atrapla toplanarak yok edilmeye çalışılmıştır. Sünede kimyasal mücadele, 1954 yılında Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinde parathion ve DDT’li ilaçlar ile yapılan denemeler ile başlamıştır. 1955 yılından itibaren bu ilaçlar kullanılarak yer aletleri ve uçaklarla kimyasal mücadele yapılmıştır. Trichlorphone aktif maddeli ilaç 1957 yılında ve fenthion aktif maddeli bitki koruma ürünü ise 1959 yılında Süne nimf ve yeni nesil erginlerinin mücadelesinde uygulamaya verilmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 1955- 1959 ve 1966-1972 yılları arasında yaşanan şiddetli Süne salgınları sırasında Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından alternatif insektisitler üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda DDT toz ve trichlorphone etkili maddeli toz ve sıvı formülasyonlu bitki koruma ürünlerinin kullanılabileceği belirlenmiştir. 1983 yılından itibaren DDT kullanımına son verilerek sıvı formülasyonlu bitki koruma ürünlerinin kullanımına gidilmiştir. 1987 yılından itibaren Süne mücadelesinde düşük hacimli sıvı (ultra-low volume liquid, ULV) ilaçlama tekniği uygulanmaya başlanmıştır (Şimşek ve ark. 1996). Ülkemizde 2006 yılından itibaren yer aletlerine geçilmiş ve uçakla ilaçlama yasaklanmıştır. Ülkemizde kimyasal mücadelenin yoğun olarak yapıldığı bir diğer ürün pamuktur. Çukurova Bölgesinde DDT ilk olarak 1950’li yıllardan itibaren pamuk zararlılarına karşı kullanılmaya başlanmıştır. Bölgede 1956 yılından itibaren sulu tarımın yaygınlaşmasının sonucu olarak, zararlı organizmalardan kaynaklanan epidemilerin görüldüğü ve bunlara karşı 1970’li yılların sonuna kadar ağırlıklı olarak organik fosforlu ve klorlu hidrokarbonlar, 1970’li yılların sonundan itibaren sentetik piretroidler ve karbamatların, 1980’li yılların sonundan itibaren ise böcek gelişimini engelleyici gruptan insektisitler kullanılmıştır. Tarım ürünlerinde verimi arttırma çabaları, diğer yandan buna paralel olarak yoğun ve bilinçsiz pestisit kullanımı nedeniyle etkisizlik sorunları baş göstermiş ve 1973 yılından itibaren birçok aktif maddenin bazı zararlılara karşı kullanımı tavsiyeden çıkarılmıştır. Örneğin dieldrin 1971, aldrin, chlordane ve heptachlor 1979 yılında tamamen yasaklanmış, DDT ve BHC’nin kullanımına 1978 yılında kısıtlama getirilmiş ve 1985 yılında ise tamamen yasaklanmıştır.
Ülkemizde kimyasal mücadelenin uzun yıllardır düzenli olarak yapıldığı bir diğer ürün zeytindir. Zeytin sineği [Bactrocera oleae (Gmel.)] ile mücadele bir cezbedici insektisit karışımının birlikte kullanımı ile yapılmakta olup, bu karışım Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından geliştirilmiştir. 1978 yılından önce Zeytin sineği mücadelesi için bir iki defa ithal cezbedici insektisit karışımı ithal edilmiş ve Dikili’deki zeytinliklerde mücadele yapılmıştır. Zeytin sineğini cezbedici olarak ülkemize Zitan, Buminal, Naciman 73, Stanley 2, Stanley 7 gibi maddelerin ithal edildiği, ancak bu cezbedicilerin çoğu zaman temininde güçlük çekildiği Güvener (1996) tarafından bildirilmiştir. 1978 yılından itibaren ülkemizde gerek Zeytin sineği gerekse Akdeniz meyvesineği [Ceratitis capitata (Wied.)]’ne karşı adı geçen maddelerin yerine geçecek bir cezbedici maddenin geliştirilmesi yönünde çalışmalar, Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bünyesinde, Kimya Mühendisi Ayten Güvener ve arkadaşları tarafından başlatılmıştır. 1978-1982 yılları arasında 48 adet farklı bileşimde cezbedici madde kombinasyonu hazırlanmıştır. Bunlardan bir tanesi laboratuvar denemelerinde ümit var bulununca 1982 ve 1984 yıllarında Dikili’de havadan uygulama şeklinde tatbikat denemesi Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından yapılmıştır. Alınan olumlu sonuçlar üzerine ülkemizde de cezbedicinin üretilebileceği anlaşılmış ve 1985 yılında ZİRAY ismi ile patenti alınmıştır. 1985 yılından itibaren Edremit’teki TARİŞ zeytinyağı fabrikasında her yıl 300-500 ton ZİRAY üretimi yapılarak 18-20 milyon zeytin ağacının ilaçlanması sağlanmaktadır. Üretim 1996 yılından itibaren Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü – Ankara, Balıkesir ili Gömeç tesislerinde yapılmaya başlanmış ve ülkemizde Akdeniz meyvesineği ve Zeytin sineği mücadelesinde kullanıma sunulmuştur ve 2017 yılında ise marka tescil belgesi alınmıştır.
Ülkemizde zirai mücadelede kullanılan bitki koruma ürünlerinin ruhsat veya tavsiye amacıyla biyolojik etkinlik denemeleri 1950’li yıllarda başlamıştır. İlk zamanlar bu denemeler Zirai Mücadele Araştırma Enstitülerinde çalışan araştırıcıların kendi bilgi birikimleri, deneyimleri ve literatürden yararlanarak hazırladıkları çalışma planlarına göre yapılmıştır. Bu planlar uygulamaya geçirilmeden önce Enstitü Araştırma Komitesinde görüşülmüş ve bunu takiben ilgili Araştırma Çalışma Grup Toplantılarında raportörlerin ve grup üyelerinin önerileri ve katkıları doğrultusunda son şekli verilmiştir (Bulut ve Arslan 1996). 1969 yılında Tarım Bakanlığı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Genel Müdürlüğü Araştırma Şubesi tarafından hazırlanan ve Zirai Mücadele Araştırma Enstitülerinde “Beyaz Kaplı Kitap” olarak bilinen Enstitülerin çalışma yönergesini içeren yayının “Zirai Mücadele Araştırma Projeleri ile Raporlarına Ait Açıklamalar” bölümünde, ruhsat almak üzere Bakanlık emriyle gönderilen ilaçların denemelerinin “E projesi” kapsamında yürütüleceği belirtilmiştir (Anonim 1969). Daha sonradan bu çalışmalar yine enstitülerde “Ruhsat Amacı ile İlaç Denemesi (Rid)” adı altında yürütülmüştür. Ülkemizde ruhsat alacak ilaçların denemeleri 1988 yılına kadar Araştırma Enstitüleri tarafından yapılmış, bu yıldan sonra biyolojik etkinlik denemeleri özel firmalar tarafından yapılmaya başlanmıştır.
Ülkemizde kullanılan ilaç deneme metotları 1989 yılından itibaren Akdeniz ve Avrupa Ülkeleri Bitki Koruma Organizasyonu (European and Mediterranean Plant Protection Organization, EPPO) tarafından geliştirilen metotlara uyarlanarak standart metotlar haline getirilmiştir. Türkiye’de bitki koruma ürünleri sanayi 1951 yılında kurulmaya başlanmış ve o zamandan bu yana özel teşebbüs firmalarının faaliyette bulundukları bir üretim dalı olmuştur. 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu’nun 1957’de yayınlanması ve ilgili tüzüklerin 1958’de devreye girmesi ülkemizde kullanılacak tüm bitki koruma ürünlerinin ister yerli ister ithal olsun kalitelerinin uluslararası standartta olması zorunluluğunu getirmiştir. Bakanlığımız tarafından yayınlanan mevzuat çerçevesinde yürütülen uygulamalar ile ülkemizde bitki koruma ürünleri sanayinin düzgün yapılanması sağlanmış ve dolayısıyla Bakanlığımızın tarım ilaçları sanayine katkısı büyük olmuştur.
Günümüzde dünya pestisit pazarı 56 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. 2017 yılına kadar 68.5 milyar dolara çıkacağı tahmin edilmektedir. 2014 yılı verilerine göre Türkiye’deki pestisit pazarı yaklaşık 600 milyon ABD doları ve yıllık ortalama pestisit tüketimi 40 bin ton civarındadır. Kullanıldıkları zararlı gruplarına ya da hedef alınan organizmaya göre yapılan sınıflandırmada; en önemli üç büyük pestisit grubu, insektisit, fungisit ve herbisitlerdir. Dünyada, herbisitler pestisitler içinde %47›lik bir payla birinci sırayı almaktadır. Bunu %29 ile insektisitler izlemekte, fungisitlerin ise %19›luk bir payı bulunmaktadır. Herbisitler ve insektisitler, kullanımın %70›den fazlasını oluşturmaktadır. Diğer pestisit grupları ise %5’lik bir paya sahiptir. Dünyada ortalama pestisit kullanımı ABD’de 2.2 kg/ha iken, Çin’de bu oran 10.3 kg/ha, Hollanda’da 8.8 kg/ha, Kolombiya’da 15.3 kg/ha’dır. Türkiye’de hektara pestisit kullanımı diğer ülkelere göre oldukça düşük olup, 1.3 kg’dır (Anonymous 2017b). Türkiye, 160 milyar TL civarındaki yıllık tarımsal gayri safi milli hâsıla ve 18.7 milyar ABD doları tutarındaki ihracatı ile Dünyanın yedinci, Avrupa’nın ise en büyük tarımsal ekonomisine sahiptir. Türkiye’de 24 milyon hektar ekilebilir alan, 30 farklı agroekolojik bölge, 165 ticari bitki türü bulunmaktadır. Ülkemizde yaklaşık 600 zararlı organizma ile resmi olarak mücadele edilmektedir. Bu zararlı organizmalarla mücadelenin maliyeti 3-6 milyar TL, kazanılan ekonomik değer ise 10-20 milyar TL’dir. Mücadele yapılmadığı zaman meydana gelebilecek kayıp ise 25-35 milyar TL’dir (Kaymak ve ark. 2015). AB uyum çalışmaları çerçevesinde dünyada ve ülkemizde kullanımda olan aktif madde sayısında belirgin bir azalma olmuştur. Ülkemizde ruhsatlı aktif madde sayısı 2006 yılında 408 adet iken, 2010 yılında 389 adet ve 2016 yılında 363 adettir ve bu kapsamda 4643 adet Bitki Koruma Ürünü bulunmaktadır. Piyasaya yeni aktif maddenin sürülmesinin ve yeni aktiflerin kullanımının yerleşmesi uzun zaman almaktadır. Dolayısıyla yasaklanan aktif maddelerin yerine piyasada dolaşımda olan aktiflerin daha sık ve yoğun kullanıldığı görülmektedir. Pestisitlerin sentezlenmesinden ruhsatlandırılmasına kadar geçen süre içerisinde yapılan harcama 2000 yılında 184 milyon dolar iken, 12 yıl sonra ise 256 milyon dolara ulaşmıştır. Türkiye’de 2003 yılında bayilere satılan bitki koruma ürünü miktarı 29.675 ton iken 2012 yılında 52.397 tona ulaşmıştır. Aynı yıllar itibariyle ithalat miktarı 7.183 tondan 22.675 tona; imalat miktarı ise 23.396 tondan 36.164 tona yükselmiştir. Yukarıda da özetlendiği gibi, nüfusa bağlı olarak artan gıda ihtiyacı beraberinde dünya bitkisel üretim ticaretinin yoğunlaşmasına ve bu ticaret ile birlikte zararlı organizmaların taşınma riskinin de artmasına yol açmaktadır. Bu da kimyasal mücadelenin geçmişte olduğu gibi gelecekte de önemini koruyacağının bir işaretidir. Ancak günümüzde çevre duyarlılığının öne çıktığı göz önüne alındığında, mevcut bitki koruma ürünlerini veya geliştirilecek olanların çevreye daha duyarlı olanlardan seçilmesi önem arz etmektedir. Bunun yanı sıra sürdürülebilir bitkisel üretim için, kimyasal mücadelenin biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemleri gibi alternatif mücadele yöntemleri ile birlikte düşünülerek kullanılacağı entegre mücadele yönetim stratejilerinin geliştirilmesi yönünde araştırma çalışmalarına 2023 Bakanlığımız hedeflerine uygun olarak aralık vermeden devam edilmesi gerekmektedir.
KAYNAKÇA Agrios G.N. 2005. Plant Pathology, 5th ed. Elsevier Academic Press, USA, 922 p. Anonim 1969. Tarım Bakanlığı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Genel Müdürlüğü Araştırma Şubesi 1 No.lu Yayın, Ayyıldız Matbaası A.Ş., Ankara, 55 s. Anonim 2017. Mesleğimizin Duayenleri. http://www.esinti.biz/bitkihekimi/ duayen.htm (Erişim tarihi: 20.04.2017) Anonymous 2017a. Kitāb al-filāḥa. http://www.filaha.org/author_ibn_al_ awwam.html (Erişim tarihi: 24.03.2017) Anonymous 2017b. http://www.washingtonpost.com/blogs/wonkblog/ wp/2013/08/18/the-world-uses-billions-of-pounds-of-pesticides-each-year-isthat- a-problem (Erişim tarihi: 20.04.2017) Bulut H. ve Arslan A. 1996. Standart İlaç Deneme Metotları, II. Ulusal Zirai Mücadele İlaçları Simpozyumu Bildiriler, 18-20 Kasım 1996, Ankara.327-333. Çeşme V. 2014. Osmanlı’da Ziraati Modernleştirme Sürecinde Halkalı Ziraat Mektebi (1892-1928): Kuruluşu ve İdari Yapısı, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, XV/2: 39-80. Demir A. 2013. Osmanlı Devletinde Haşereler Karşı Bir Önlem: Çekirge Suyu, Halk Kültüründe Su Uluslararası Sempozyumu, 7-8 Kasım 2013, Namık Kemal Üniversitesi. Güvener A. 1996. Zeytin sineği [Bactrocera oleae (Gmel.)] Mücadelesi İçin Geliştirilen Cezbedici Madde “ZİRAY”, II. Ulusal Zirai Mücadele İlaçları Simpozyumu Bildiriler, 18-20 Kasım 1996, Ankara. 149-155. Karaca İ. 1992. Türkiye’de Fitopatoloji Tarihi, Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları, Ege Üniv. Basımevi, No: 507, 178 s. Kaymak S., Özdem A., Karahan A., Özercan B., Aksu P., Aydar A., Kodan M., Yılmaz A., Başaran M.S., Asav Ü., Erdoğan P. ve Güler Y. 2015. Ülkemizde Zirai Mücadele Girdilerinin Değerlendirilmesi, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü, Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü, Ankara. Şimşek Z., Şimşek N., Özkan M., Derin A. ve Güllü M. 1996. Türkiye’de Süne (Eurygaster spp.)’ye karşı Uygulanan Kimyasal Mücadelenin Gelişimi ile Süne ve Kımıl (Aelia spp.) Mücadelesinde İzlenmesi gereken Stratejiler, II. Ulusal Zirai Mücadele İlaçları Simpozyumu Bildiriler, 18-20 Kasım 1996, Ankara. 101-113. Taylor E.L., Holley A.G. and Kirk M. 2007. Pesticide Development, A Brief Look at the History, Southern Regional Extension Forestry, SREF-FM-010, 6 p. Thacker J.R.M. 2002. An Introduction to Arthropod Pest Control, Cambridge University Press, The Pitt Building, Trumpington Street, Cambridge, United Kingdom, 337 p. Unsworth J. 2010. History of Pesticide Use, International Union of Pure and Applied Chemistry, (http://agrochemicals.iupac.org/index.php?option=- com_sobi2&sobi2Task=sobi2Details&catid=3&sobi2Id=31) (Erişim tarihi: 06.03.2017). Yıldırım M.A. 2014. Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devleti’nin Beşinci Düşmanı: Çekirgeler, Gaziantep University Journal of Social Sciences, 13(4), 1017-1042.__